Ev, Saray, Kainat ve Tevhid:

Hem nasılki bir hane ustasız olmaz. Bâhusus (hususan) öyle bir hane ki; hârika san’atlarla, acib nakışlarla, garib zînetlerle tezyin edilmiş (süslenmiş). Hattâ herbir taşında, bir saray kadar san’at dercedilmiş. Ustasız olmak, hiçbir akıl kabul edemez, gayet mahir bir san’atkâr ister.

Bâhusus o saray içinde sinema perdeleri gibi her saatte hakikî menziller (odalar) teşkil edilip, kemal-i intizamla elbise değiştirdiği gibi değiştiriyor. Hattâ herbir hakikî perde içinde, müteaddid küçük küçük menziller icadediliyor.
Öyle de şu Kâinat nihayetsiz hakîm, alîm, kadîr bir sâni’ (Sanatkâr) ister. Çünki şu muhteşem kâinat öyle bir saraydır ki:

Ay, Güneş lâmbaları; yıldızlar, mumları; zaman, bir ip, bir şerittir ki, o Sâni’-i Zülcelal (Celal ve Kudret Sahibi Allah) her sene bir başka âlemi ona takıp, gösteriyor. O taktığı âlemin içinde üçyüzaltmış tarzda muntazam suretlerini tecdid ediyor (yeniliyor). Kemal-i intizamla ve hikmetle değiştiriyor.

Yeryüzünü bir sofra-i nimet yapmış ki, her bahar mevsiminde, üçyüzbin enva’-ı masnuatıyla (sanat eserleri türleriyle yani meyveler, sebzeler, çiçekler ile) tezyin ediyor (süslüyor). Had ve hesaba gelmez enva’-ı ihsanatıyla (hediyeleriyle, nimetleriyle) dolduruyor.

Öyle bir tarzda ki, nihayet ihtilat içinde ve karışmış oldukları halde, nihayet derecede imtiyaz (seçerek ayrı ayrı) ve farkla birbirlerinden ayrılıyor. Başka cihetleri buna kıyas et…
Nasıl, böyle bir sarayın Sâni’inden (Ustasından, Sanatkârından) gaflet edilebilir?

Sözler – 59

Not: parantezli izahlar bana ait.

Fotoğraf açıklaması yok.
 
 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir