(TEVHİDE) ALTINCI BÜRHAN :
Gel, bu geniş ovaya çıkacağız.
(Haşiye-9): Bahar ve yaz mevsiminde zeminin yüzüne (yeryüzüne) işarettir. Zira yüzbinler muhtelif mahlukatın taifeleri, birbiri içinde beraber icad edilir (yaratılır), rûy-i zeminde (yeryüzü sayfasında) yazılır.
Galatsız (hatasız), kusursuz, kemal-i intizamla (mükemmel bir düzenle) değiştirilir. Binler sofra-i Rahman açılır, kaldırılır, taze taze gelir.
Herbir ağaç birer tablacı, herbir bostan birer kazan hükmüne geçer.)
İşte o ova içinde yüksek bir dağ var. Üstüne çıkacağız, tâ bütün etrafı görülsün. Hem herşeyi yakınlaştıracak güzel dürbünleri de beraber alacağız.
Çünki bu acib (harika) memlekette, acib (harika, garib) işler oluyor. Her saatte hiç aklımıza gelmeyen işler oluyor.
İşte bak! Bu dağlar ve ovalar ve şehirler, birden değişiyor. (Yani kışın ölmüş, kurumuş, renksiz yeryüzü, baharda bir iki gün içinde yemyeşil ve çiçekleriyle rengarenk canlı bir hâle çevriliyor). Hem nasıl değişiyor.. öyle bir tarzda ki, milyonlarla birbiri içinde işler gayet muntazam surette değişiyor.
Âdeta milyonlar mütenevvi (çeşit çeşit) kumaşlar (milyonlar farklı bitkiler, ağaçlar, yaprakları, çiçekleri) birbiri içinde beraber dokunuyor gibi, pek acib tahavvülât (harika değişimler) oluyor.
Bak, o kadar ünsiyet ettiğimiz (alıştığımız) ve tanıdığımız çiçekli-miçekli şeyler kayboldular. Muntazaman yerlerine ve mahiyetçe onlara benzer, fakat suretçe (şekilce) ayrı, başkaları geldiler.
Âdeta şu ova, dağlar birer sahife; yüzbinlerle ayrı ayrı kitablar içinde yazılıyor. Hem hatasız, noksansız olarak yazılıyor. İşte, bu işler yüz derece muhaldir (imkansızdır) ki; kendi kendine olsun.
Evet nihayet derecede san’atlı, dikkatli şu işler, kendi kendine (tesadüfen veya akılsız şuursuz doğa ve atomları eliyle) olmak bin derece muhaldir (saçmalık dolu bir imkansızlıktır) ki; kendilerinden ziyade, San’atkârlarını gösteriyorlar.
Hem bunları işleyici öyle mu’ciznüma (mucizeler gösteren) bir Zâttır ki; hiçbir iş, ona ağır gelmez. Bin kitab yazmak, bir harf kadar ona kolay gelir. (Yani bin veya milyon farklı türde bitkileri, hayvanları yaratmak ile bir tek papatyayı yaratmak O Mucizekâr Usta için aynı kolaylıktadır).
Bununla beraber her tarafa bak ki, hem öyle bir hikmetle herşeyi yerli yerine koyuyor ve öyle mükrimane (ikramlar ederek) herkese lâyık oldukları lütufları (hediyeleri, iyilikleri) yapıyor; hem öyle ihsan-perverane (iyiliksever) umumî perdeler ve kapılar açıyor ki, herkesin arzularını tatmin ediyor.
Hem öyle sehavet-perverane (cömertçe, zengin) sofralar kuruyor ki; bütün bu memleketin halklarına, hayvanlarına, herbir taifesine has ve lâyık, belki herbir ferdine mahsus ismiyle ve resmiyle bir tabla-yı nimet (rızıklar, nimetler tepsisi) veriliyor.
İşte dünyada bundan muhal (imkansız, saçmalık) bir şey var mı ki, bu gördüğümüz işler içinde tesadüfî işler bulunsun veya abes (gayesiz, hikmetsiz) ve faidesiz olsun veya müteaddid (birden çok, çeşitli) eller karışsın veya Ustası herşeye muktedir (gücü yeten) olmasın veya herşey Ona musahhar (Onun emrinde) olmasın !
İşte ey arkadaş! Haddin varsa buna karşı bir bahane bul !
Said Nursi r.a.
Sözler-283’den istifade edilmiştir.
(Parantez içindeki lügatler, izahlar bana aittir)
