- MUHAMMED (s.a.v.) ALLAH’IN SON ELÇİSİDİR :
Her Sultan’ın bir yâveri olduğu gibi, bu Kainat Sultanı’nın dahi bir Yâver-i Ekremi vardır. Kör olmayan herkes onun nişanlarını görmekle anlar ki:
O zât, Padişahın emriyle hareket eder ve onun has bendesidir, en özel kuludur.
İşte o yaver-i ekrem, Resul-i Ekrem’dir (Aleyhissalâtü Vesselâm).
Evet şöyle sanatlı, süslü bir kâinatın, öyle mukaddes bir Sanatkârına böyle bir Resul-i Ekrem, ışık güneş için gerekli olduğu derecede gereklidir.
Çünki nasıl Güneş, ziya, ışık vermeksizin mümkün değildir. Öyle de Cenab-ı Hakk’ın uluhiyeti de, peygamberleri göndermekle, kendini göstermeksizin mümkün değildir.
Sonsuz derecede mükemmel bir güzellik, gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek ister…
Gayet güzel ve kusursuz sanat, onun üzerine dikkatli nazarları çeken bir dellâl ilancı vasıtasıyla teşhir edilmek ister…
Rabbimizin bütün âlemde icra ettiği umumi ve geniş saltanatın vahdaniyet ve samedaniyetini, (yani birliğini, artma ve eksilme gibi şeylerden münezzeh ve uzak olduğunu, Onun hiç bir şeye muhtaç olmadığı gibi hazinesinden hiçbir şey eksilmediğini ve kudretine de hiç bir şeyin ağır gelmediğini) kesret ve cüz’iyyat tabakalarında, yani bu dünya ve insanlık âleminde ilan edecek, iki kanatlı yani hem dünya hem ahiretle bağlantılı bir Meb’us (Allah tarafından gönderilen bir Elçi) olması şarttır…
Yani o zât, külli geniş kulluğu cihetiyle kesret tabakalarının (dünyanın ve mahlukatın) dergâh-ı İlahiye elçisi olduğu gibi, Rabbine yakınlığı ve peygamberliği cihetiyle dergâh-ı İlahînin kesret tabakalarına gönderdiği memurudur…
Evet, sonsuz derecede bir zâtî güzellik sahibi, güzelliğinin inceliklerini ve iyiliklerini aynalarda görmek ve göstermek ister…
Yani bir habib resul (sevgili elçi) vasıtasıyla ki; hem habibdir, ubudiyetiyle (kulluğu ile) kendini Ona sevdirir, âyinedarlık eder. Hem resuldür; Onu mahlukatına sevdirir, Cemal-i Esmasını (İsimlerinin güzelliğini) gösterir.
Hayret verici mu’cizelerle, garib ve kıymetdar şeylerle dolu hazineler sahibi Rabbimiz, cevherlerden anlayan bir tarif edici ve o mücevherleri öven ve vasıflandıran bir teşhir edici vasıtasıyla, o hazineleri halkın nazarlarına arz edip göstermeyi ve gizli kemalâtını beyan etmeyi ister…
Kainatın Sanatkârı, bu kâinatı bütün Esmasının (güzel isimlerinin) kemalâtını (kusursuz mükemmelliğini) ifade eden sanat eserleriyle donatmıştır. Şuurlu mahlukatın seyretmesi için garib ve ince san’atlarla süslenilmiş bir saraya benzetmiştir. Elbette bu sanatlı sarayı tanıtacak rehber bir muallim / öğretmen tayin edecektir…
Bu kâinatın sahibi, şu kâinattaki icraat, harekât ve değişimlerdeki maksad ve gaye ne olacağını, gizli tılsımını, hem varlıkların “Nereden? Nereye? Necisin?” bu üç müşkil sorunun muammasını, bir elçi vasıtasıyla açtırmak ister…
Bu güzel sanatlı eserler ile kendini şuurlu, akıllı varlıklara tanıttıran ve kıymetli nimetler ile kendini sevdiren Sâni’-i Zülcelal (Yüce Sanatkâr); elbette buna karşılık o akıllı, şuurlu mahluklardan istek ve arzularının ne olduğunu bir elçi vasıtasıyla bildirir…
Rabbimiz, insan nev’ini, şuurca kesrete, dünyaya tutkun, istidadça çok geniş, külli ve umumi bir kulluğa hazır surette yaratmıştır. Elbette, muallim bir rehber vasıtasıyla onları, kesretten vahdete, dünyadan ahirete ve Kendi Zâtına, yüzlerini çevirmek ister…
Daha bunlar gibi çok Peygamberlik Vazifeleri var ki, herbiri kesin bir bürhan ve delildir ki: Uluhiyet, risaletsiz olamaz… yani Allah Celle Celâlüh Resul, Elçi, Muallim göndermeseydi, isimleri ve sıfatlarıyla tam hakiki bilinemezdi…
Şimdi acaba bu âlemde Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’dan -beyan olunan vasıflara ve vazifelere- daha ehil ve daha câmi’, daha lâyık kim zuhur etmiş?
Ve elçilik rütbesine ve tebliğ vazifesine ondan daha lâyık, daha uygun başka birini, hiç, zaman ve tarih göstermiş midir?
Hâyır, aslâ ve kat’â!.
Belki o, bütün resullerin seyyididir, bütün enbiyanın imamıdır, bütün asfiyanın serveridir, bütün mukarrebînin akrebidir, bütün mahlukatın ekmelidir, bütün mürşidlerin sultanıdır.
Evet ehl-i tahkikat araştırmacı âlimlerin ittifakıyla, Şakk-ı Kamer (Ay’ı ikiye bölüp yapıştırması) ve parmaklarından su akması gibi bine ulaşan mu’cizelerinden ve sayısız peygamberlik delillerinden başka, tesis ettiği İslam Alemi ve İslam Medeniyeti ve hakikatler okyanusu ve kırk yönden mu’cize olan En Büyük Mucize, Kur’an-ı Azîmüşşan, Güneş gibi Onun peygamberliğini göstermeğe kâfidir.
Bu konuda, Kur’an’ın 40 yönden mucize olduğunu isbat eden 25. Söz (Sözler) Mucizat-ı Kur’aniye Risalesi ve Peygamberimizin 300’den fazla mucizelerini beyan ve isbat eden 19. Mektub (Mektubat) Mucizat-ı Ahmediye a.s.m. Risalesi, bütün ehli dalaleti, dinsiz ve inkarcıları susturacak, ve inşaallah bir kısmını imana getirecek delil ve hüccetlerle doludur…
Haşir Risalesinden izahlı bir ilham..
Dr. Ali Kemal Pekkendir
(Evrenin Sırrı ve Müslüman-Ateist Tartışma Gruplarında neşredildi)
