“Kadınları dövünüz” (Nisa Suresi-34) Ayeti hakkında :
Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da gaybı (iffet ve namuslarını) korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe, incitmeden) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür. (Diyanet Tercümesi)
Hayrat Neşriyat Meali
Nisâ Suresi 34. Ayet Açıklaması:
“Kadın ve erkek ortasında gāyet esaslı ve şiddetli münâsebet ve muhabbet (sevgi) ve alâka, yalnız dünyevî hayâtın ihtiyâcından ileri gelmiyor. Evet bir kadın kocasına, yalnız hayât-ı dünyeviyeye mahsus bir refîka-i hayat (hayat arkadaşı) değildir. Belki hayât-ı ebediyede (sonsuz hayatta) dahi bir refîka-i hayattır.
Mâdem hayât-ı ebediyede dahi kocasına refîka-i hayat (hayat arkadaşı) olacaktır. Elbette ebedî arkadaşı ve dostu olan kocasının nazarından (bakışından, görmesinden) gayrı, başkasının nazarını kendi mehâsinine celb etmemek (güzelliklerine çekmemek) ve kocasını darıltmamak ve kıskandırmamak lâzım gelir.” (Lem‘alar, 24. Lem‘a, 207)
“Kadının âile hayâtında müdîr-i dâhilî (ev içinde idâreci) olması haysiyetiyle, kocasının bütün malına, evlâdına ve herşeyine muhâfaza me’mûru olduğundan, en esaslı hasleti sadâkattir, emniyettir (güvendir). (…) Hattâ erkeklerdeki iki güzel haslet olan cesâret ve sehâvet (cömertlik) kadınlarda bulunsa, bu emniyete ve sadâkate zarar olduğu için, ahlâk-ı seyyiedendir, kötü haslet sayılırlar.” (Lem‘alar, 24. Lem‘a, 208)
Bu âyet-i kerîme, Ensârdan Sa‘d İbn-i Rebî (ra) ile eşi Habîbe bint-i Zeyd (ra) hakkında indirilmiştir. Hz. Sa‘d (ra)’ın eşi huzûr-ı Nebevîye gelerek kocasını şikâyet etmişti. Kendisine tokat atan kocasından kısas alınmasını istiyordu.
Resûl-i Ekrem (asm) kısasla hükmedince, kadıncağız babası Zeyd (ra) ile birlikte geri dönmek üzere iken Peygamberimiz (asm) onlara:
“Durun, gitmeyin! Zîrâ Cebrâîl (as): ‘Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir (onların reisidir)ler’ meâlindeki âyeti indirmiştir. Biz bir işin icrâsını diledik. Allah ise, âyetiyle bize ayrı bir hükmü beyan buyurdu. Muhakkak ki Allah’ın irâde eylediği hüküm daha hayırlıdır. Artık kısas yapmayınız!” buyurdular. (Celâleyn Şerhi, c. 2, 47)
Erkeklerin maddi ve manevi özellikleri ile ekonomik rolleri onların aile reisi olmalarını tabiî kılmıştır. Aile küçük bir toplumdur. Toplum düzenle yaşar. Düzen ise bir reisi, bir idareciyi zaruri kılar. İslâm’da devlet başkanından aile reisine kadar her idareci ilâhî talimata göre hareket etmek, yönetmek mecburiyetindedir; şu halde onlara itaat bu talimata itaat demektir. İdare eden veya edilen bu talîmatın dışına çıkar, itaatsizlik ederse müeyyide uygulanır. Burada bahis mevzuu olan zevcenin itaatsizliğidir. Çare olarak önce öğüt vermek, sonra yatak boykotu ve daha sonra da hafifçe dövme tavsiye edilmiştir.
Kur’an’ı bize tebliğ eden Hz. Peygamber (s.a.) hiçbir zaman kadın dövmediği gibi, «Kadını eşek döver gibi dövüp de günün sonunda onu koynunuza alıp yatmanız olacak şey midir?» buyurarak ümmetini uyarmıştır. Dövme müeyyidesi kullanıldığı takdirde kadının canını yakmayacak ve vücudunda iz bırakmayacak şekilde uygulanması gerektiğini de ifade buyurmuştur. Şu halde dayağı İslâm getirmemiş, aksine onu hafifleterek ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Ayrıca kadına da, kocasından şikâyetçi olması halinde hakem ve hakime başvurma, hakkını arama imkânı vermiştir. (Diyanet)
Mehmet Okuyan Meali :
Allah’ın onlardan (insanlardan) bir kısmını diğerlerine (farklı oldukları noktalarda) üstün kılması ve (bir de) mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler, kadınların koruyucusudur. (Onun için) iyi kadınlar, (Allah’a) itaatkâr; Allah’ın (kendilerini) korumasına karşılık gizliyi (namuslarını) koruyanlardır. Geçimsizliğinden (*) (iffetsizliğinden) endişe ettiğiniz kadınlara gelince, onlara öğüt verin; onları yataklarda yalnız bırakın ve “kendilerini (kısa süreli yanınızdan) uzaklaştırın !” Size gönülden bağlanırlarsa artık onların aleyhine başka bir yol aramayın! Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür.
[*]Bu ifade, [nüşûz]undan yani başkasıyla evlenmek düşüncesiyle hareket ederek hanımların gözlerini, bakışlarını kaldırması, başka birisiyle evlilik arayışına girmesi demektir. Buradaki [darb] fiili “dayak atmak”, “dövmek” değil, “kısa süreli ayrılmak” demektir ki bu olayın nasıl uygulandığı noktasında Hz. Muhammed’in hayatında da iki örnek olayın yaşandığı rivayet edilmektedir. Bu konuda bir yaklaşımımızı daha hatırlatmakta yarar görmekteyiz.
Ayette geçen [ıdribûhunne] ifadesi kelimenin anlamları içerisinde ilk belirttiğimiz anlam gereği boşanma öncesinde hanımlara “örnek verilmesi” (türkçemizde de darb-ı mesel olarak geçer), yani evliliği sürdürmenin gerekliliği noktasında sunulacak “örnek uygulamaları ve örnek hayatları” hanımlara bildirmek gerektiği şeklinde de bir yorum getirilebilir ki bu yorum [darabe] fiilinin anlam alanında zaten var olan bir boyutun tercih edilmesidir. Zira Ra‘d 13:17 ve Zuhruf 43:58’de bu kelimenin herhangi bir takı olmadan “örnek vermek” (darb-ı mesel) anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Gerçekte ayette kastedilen anlamın dövmek olmadığı gün gibi aşikârdır
Burada sözü edilen “itaat”, gönülden sağlanan bağlılık, yani aile birlikteliğini sağlayacak olan sevgi bağlılığıdır. Kastedilen zoraki ve baskıcı zorbalık içerikli bir boyun eğdirme değildir.
Veya: “(ille de dövecekseniz) ondan sonra dövün!” Darabe Kur’an’da “misal getirmek, gezmek, (kayaya) vurmak, mühürlemek, itmek, mahkûm etmek” anlamlarında kullanılır. Darabe fiili, “darabe’d-dehru beynena” örneğinde olduğu gibi Arapça’da “iki şeyi birbirinden ayırmak” anlamında da kullanılır (Tâc).
Kur’an’da canlıyı dövmenin tüm türleri yer alır, fakat bunların hiç birinde insan fiili olarak darabe fiili ve türevleri kullanılmaz: “yanağa tokat”, sakket (51:29); “yumruk” vekezehu (28:15); “kamçılamak, çırpmak” ehuşşu (20:18); “boynunu vurmak” kata‘a (69:46).
Darabe fiili 8:50 ve 47:27’de Melek fiili olarak kullanılır.
Rasulullah hiç kadın dövmemiş ve dövülmesine de izin vermemiştir: “Siz eşlerinizi köle döver gibi dövmekten hiç utanmıyor musunuz? Gündüz dövüp gece birlikte oluyorsunuz öyle mi?” (Buhârî, 67/Nikâh, 93) “Allah’ın hizmetkârlarını hiçbir zaman dövmeyiniz!” (Ebu Dâvud, Nesâi, İbn Mace, Ahmed b. Hanbel)
Rasulullah’ın eşlerinden bazıları maddî sıkıntıları gerekçe göstererek şiddetli geçimsizliğe sebep olunca, Allah Rasûlü onları dövmeyi hiç düşünmemiş, Kur’an da bu durumda “dövmeyi” değil fakat “boşamayı”, bir başka ifadeyle “ayrılmayı” önermesini tavsiye etmiştir (Bkz: 33:28-32).
Âyetin nüzûl sebebi konusunda bir çok farklı rivayet vardır. Taberî’ye göre bu âyetin iniş nedeni, kocası tarafından tokat yiyen bir kadının (Habibe bt. Zeyd) Rasulullah’a başvurması üzerine Rasulullah’ın aynı şiddette bir tokadın da kadın tarafından kocasına atılması hükmünü verince inmiştir.
Bu âyet inince Rasulullah “ben bir şey diledim, Allah ise başka bir şey; şüphesiz Allah’ın dilediği daha hayırlıdır” demiştir. Kur’an Rasulullah’ın hükmünü onaylamamıştır; fakat burada dikkat çekici olan, Rasulullah’ın, kocasından yediği bir tokada karşılık, bir kadına aynı şiddette tokat atma hükmünü vermiş olmasıdır.
Birçok sahih rivayetten de açıkça anlaşılacağı gibi, Hz. Peygamber’in kendisi, erkeğin karısını dövmesini şiddetle kınamış ve çeşitli vesilelerle, “İçinizden biri, köle döver gibi karısını dövüp sonra da gece onunla yatabilir mi?” buyurmuştur (Buhârî ve Müslim).
Başka bir Hadiste ise, “Allah’ın hizmetkarlarını hiçbir zaman dövmeyiniz” sözleriyle kadını dövmeyi yasaklamıştır (‘Iyaz b. Abdullah’dan rivayetle Ebû Dâvûd, Neseî, İbni Mâce, Ahmed b. Hanbel, İbni Hibbân ve Hâkim; Abdullah b. ‘Abbas’dan rivayetle İbni Hibbân ve Ümmü Gülsüm’den rivayetle Beyhakî).
İsyankar (veya ahlaken, iffetçe hafif karakterli) bir kadını dövme izni veren yukarıdaki Kur’an ayeti vahyedildiğinde Hz. Peygamber’in, “Ben bir şey istedim. Ama Allah başka bir şey irade etti. Allah’ın irade ettiği şey, en hayırlısıdır” dediği rivayet edilmiştir (bkz. Menâr V, 74).
Bütün bunlarla birlikte, vefatından kısa süre önce Veda Haccı münasebetiyle yaptığı konuşmada, kadının sadece “gayriahlakî davranışta bulunmaktan açık şekilde suçlu bulunması” halinde dövülebileceğini ve bunun da, “acı vermeyecek şekilde yapılması” (gayr-i müberrih) gerektiğini bildirmiştir.
Bu mealdeki Hadislere Müslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Neseî ve İbni Mâce’de rastlanmaktadır.
Bu Hadisler ışığında bütün İslam Âlimleri, eğer her şeye rağmen dayağa başvurulursa, bunun hafif veya sembolik nitelikte olması, “bir misvakla veya benzeri bir şey” ile (ilk dönem Alimlerinin görüşlerine dayanarak, Taberî) veya hatta “katlanmış bir mendil” ile yapılması (Râzî) gerektiğini vurgulamışlardır.
Bazı büyük İslam bilginleri (mesela İmam Şâfiî) dayağa istisnaî olarak izin verilmiş olduğu ve tercihen bundan sakınılması gerektiği görüşündedirler. Nitekim bu görüşü Hz. Peygamber’in konuya ilişkin şahsî hassasiyetiyle de desteklemişlerdir.
Kaynak: kuranmeali.com. sitesinden
Tüm ifadeler:
1818