ALLAHI BİZE TANITAN 3 BÜYÜK TANITICI :
Yaratıcı konusu yüzde yüz bir inançla adeta hissedilebilecek netlikte bir konudur. Yoksa Allah’ın insanlardan inanmalarını istemesi adaletsizlik olurdu. En büyük isimlerinden biri “Adl” olan Allah’ın âdil olmayan bir tarzda hüküm vermesi mümkün mü? Madem imanın makbul olması için % 100 kesin kanaat getirmek şartı vardır. O halde Allah, başta Zat-ı Celili olmak üzere iman edilmesini istediği bütün iman esaslarını % 100 kanaat verecek bir şekilde ortaya koymuştur. Çünkü bu adaletin gereğidir. Mesela:
Geniş manasıyla Allah’ı bize tanıtan üç büyük külli tarif edici vardır. Bu tarif edicilerin tanımlaması, kesin bilgi ifade etmektedir. Bunları şöyle sırlamak mümkündür:
a) KAİNAT KİTABI / EVREN :
– Harika nizam ve intizamıyla,
– Özellikle canlı varlıklar ve insanlar için çok faydalı olacak şekildeki düzeniyle;
– Birbirinden çok uzak parçaları arasında mükemmel bir diyalog bulunmasının şahadetiyle;
– Yer, gök, atmosfer arasında müthiş bir dayanışma, uzlaşma, yardımlaşmanın lisanıyla;
– Binlerce gaye ve amacı tahakkuk ettirmek için şimdi mevcut şekilde teşekkül etmesinin şahadetiyle;
sonsuz ilim, kudret, hikmet ve irade sahibi bir Yaratıcının sanatı olduğunu göstermektedir.
“Bir tek harf yazarsız, bir tek iğne ustasız olmadığına göre”, şu harikalar harikası kâinatın ve içindekilerin tesadüf eseri olduğunu düşünmek imkânsızdır.
– Her muhtacın ihtiyacının giderilmesini amaçlayan ontolojik düzenlemeler, aklı başında olanlara işin araka planında her şeyi hakkıyla bilen bir Yaratıcının var olduğunu gösterir.
Örneğin:
– Gözün görmesi için güneşin;
– Kulakların duyması için havanın;
– Akciğerlerin nefes alması için oksijenin;
– Kanın bedende dolaşması için kalp pompasının;
– Beslenmek için gereken gıda, besin maddelerinin;
– Bu gıdaları yutmak ve hazmetmek için ağzın, dişlerin, yemek borusunun, midenin ve bütün sindirim sisteminin;
– Atıkları dışarı atmak için gaita ve idrar yollarının var edilmesi,..
gibi hayati öneme haiz ihtiyaçları gidermeye yönelik her türlü hazırlıkların yapılması, aklı olanlara, kesin bir dille Allah’ı tanıtmaktadır.
b) VAHİY KİTABI / KUR’AN :
Kur’an :
– Gaybi haberleriyle,
– Kırk yönden mucizevi donanımıyla,
– En kısa bir surenin bile benzerini getirmenin mümkün olmadığını dava etmesiyle,
– Bu konuda bütün insanlara ve cinlere meydan okumasıyla,
– Belagat ve fesahatiyle o günün en meşhur hatip, edip ve şairlere boyun eğdirmesiyle,
– Bu meşhur şair ve hatiplerin eski dinlerini bırakıp, onun büyüleyici ifadelerinin cazibesine kapılarak iman etmelerini sağlamasıyla,
– Dünya ve ahiret mutluluğunu veren prensipler vaz etmesiyle,
– Okuma-yazması olmayan ümmi bir zatın elinde ortaya çıkmasıyla vs.
ile Allah’ın Sözü olduğunu tereddüde mahal bırakmayacak şekilde kesin olarak ispat etmiştir.
c) HZ. MUHAMMED’İN ŞAHSİYETİ :
Düşmanlarının dahi şehadetiyle :
– İnsanların en emini, en dürüstü, en akıllısı, en zekisi, en cesuru, en şereflisi, en şefkatlisi;
– Elindeki eşsiz Kur’an’ın yanısıra,
– Binden fazla mucize göstermesi,
– Herkesten daha çok Allah’tan korkması,
– Herkesten daha fazla Kur’an’a bağlı olması,
– Herkesten daha çok ibadet ve kulluk etmesi,
– Çocukluğundan beri, en güvenilir bir kimlik ile şehrinde temayüz etmesi
– Ümmi yani okur-yazar olmayan bir şahsın, hem de kendisinin ve ecdadının geçmiş bir hâkimiyet ve saltanatları olmadığı halde, kurduğu Devlet ile asrının bütün dinlerine, batıl inançlarına, devletlerine galib gelmesi
– Teşkil ettiği islam medeniyeti ve islam devletinin 12 Asır boyunca (Asr-ı Saadet, Abbasi, Endülüs, Selçuklu, Osmanlı ile) dünyanın süper gücü olması ve bilimde, sanatta, kültürde, mimaride, ahlak ve fazilette, askeri sahada bütün insanlığa örnek olması ve kısa sürede 3 kıtaya yayılması
gibi daha onlarca sağlam karakterini gösteren erdemleriyle hak peygamber olduğunu ispat ettiği gibi, Allah’ın varlığı ve birliğini de ispat etmiştir.
Peki ya buna rağmen inanmayanlar!.. İnanmayanların durumları farklı farklıdır. Şöyle ki:
1) İnsanların bir kısmı, gönül gözünü kaybettiği için Allah’ı göremiyor.
2) Bir kısmı, nefsin süfli arzu ve isteklerini tedarik etmekten, aklın, kalbin ve ruhun ulvi arzuları olan iman esaslarını tefekkür etmeye vakit bulamıyor.
3) Bir kısmı, bile bile dünyayı dine tercih ediyor…
4) Bir kısmı, ibadetlerin sorumluluğunu çok ağır bulduğu için, inançsızlığı tercih etmekle bu yükümlülüklerden kurtulacağını tevehhüm ediyor.
5) Bir kısmı, dünyanın hazır lezzetlerini, veresiye (gelecekte) olan cennetin lezzetlerine tercih ediyor. Dünyanın hazır sıkıntılarından kurtulmayı, veresiye olan ahiret sıkıntılarına tercih ediyor. Hani deve kuşu misali… “Uçamam çünkü deveyim… Yük taşıyamam, çünkü kuşum.” demiş.
Bu gibi insanlar da dünyanın lezzetleri ve sıkıntılarını ahiretin lezzet ve sıkıntılarından daha fazla önemsedikleri için, din-iman meselelerini göz ardı edebiliyorlar.
6) Bir kısmı, malına fazla güvendiği ve kendisini aşırı beğendiği için, ahiretin olması durumunda da kendisine büyük ikramların yapılacağından emindir. Onun için iman etme konusu üzerinde fazla durmanın bir anlamı yoktur.
“Bu adam gururu yüzünden kendi öz canına zulmeder vaziyette bağına girdi ve: ‘Zannetmem ki bu bağ bozulup yok olsun; kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Bununla beraber şayet Rabbimin huzuruna götürülecek olursam o zaman elbette bundan daha iyi bir âkıbet bulurum.’ dedi.” (Kehf Suresi, 18/36)
mealindeki ayette bu tipolojinin tasviri yapılmıştır.
– Bu konuda daha çok şey söylenebilir. Fakat şunu unutmamak gerekir ki, 124.000 peygamber, 104 Kitap ve Suhuf, Kur’an’da anlatılan iman hakikatlerini insanlara bildirmek için gönderilmiştir.
Hepsi de mucizelerle elçiliklerini ispat etmiş, yalanda ittifak etmeleri imkansız olan 124.000 Peygamberin tasdik ettikleri bu kadar kuvvetli bir hakikate karşı duyarsız kalmak, başını örse vurmak anlamına gelir…
Zarara kendi rızasıyla, isteğiyle girene merhamet edilmez, lâyık değildir…
Dr. Ali Kemal Pekkendir
ODTÜ Makina-82, Birmingham-99
Windsor, İngiltere
Akpekkendir@yahoo.com