ALLAH’IN VARLIĞI, BİRLİĞİ, TEVHİD -2 :
Hem nasılki bulutsuz, gündüz ortasında, Güneşin deniz yüzünde bütün kabarcıklar üstünde ve karada bütün parlak şeylerde ve kar’ın bütün parçalarında cilvesi (tecellisi) göründüğü gibi ve aksi (ışığının yansıması) müşahede edildiği (gözle göründüğü) halde Güneşi inkâr etmek, ne derece acib bir divanelik hezeyanıdır (delice saçma sapan konuşmadır).
Çünki o vakit bir tek Güneşi inkâr ve kabul etmemekle; katarat (katreler, damlalar) sayısınca, kabarcıklar mikdarınca, parçalar adedince, hakikî ve bil’asale (vasıtasız, kendisi, asıl) güneşçikleri kabul etmek lâzım geliyor.
Her zerrecikte (ki ancak bir zerre sıkışabildiği halde) koca bir Güneşin hakikatını içinde kabul etmek lâzım geldiği gibi, aynen öyle de:
Şu sıravari içinde (sıralı bir şekilde) her zaman hikmetle değişen ve düzgünlük içinde her vakit tazelenen şu muntazam kâinatı görüp, Hâlık-ı Zülcelal’i (Yüce Yaradanı) evsaf-ı kemaliyle (bütün kusursuz, mükemmel vasıflarıyla) tasdik etmemek, ondan daha berbad bir dalalet divaneliğidir, bir mecnunluk hezeyanıdır.
Zira herşeyde, hattâ herbir zerrede (atomda, molekülde) bir uluhiyet-i mutlaka (kayıt ve sınır tanımayan bir ilahlık) kabul etmek lâzımdır.
Çünki meselâ havanın herbir zerresi (molekülü); herbir çiçek ile herbir meyveye, herbir yaprağa girer ve işleyebilir. İşte şu zerre, eğer memur olmazsa, bütün girebildiği ve işlediği masnuların (sanatlı mahlukların) tarz-ı teşkilatını (vücud yapılarını) ve ve suretlerini (şekil ve görünüşlerini) ve heyetlerini (sistemlerini) bilmek lâzımdır, tâ içinde işleyebilsin. Demek muhit (herşeyi kaplayan) bir ilim ve kudrete mâlik olmalı ki, böyle yapsın.
Meselâ, toprakta herbir zerresi (atomu, molekülü) kabildir ki, muhtelif bütün tohumlar ve çekirdeklere medar ve menşe (kaynak ve yetiştiği yer) olsun.
Eğer memur olmazsa, lâzım geliyor ki: Otlar ve ağaçlar adedince manevî cihazat ve makineleri tazammun etsin (içinde bulunsun).
Veyahut onların bütün tarz-ı teşkilatını (vücud yapılarını ve ne şekle gireceklerini) bilir, yapar, bütün onlara giydirilen suretleri (görünüşleri) tanır, dikebilir bir san’at ve kudret vermek lâzım gelir.
Daha sair mevcudatı da kıyas et. Tâ anlayacaksın ki:
Her şeyde aşikâre, vahdaniyetin (Allah’ın varlığı ve birliğinin) çok delilleri var.
Evet bir şeyden her şeyi yapmak ve herşeyi bir tek şey yapmak, herşeyin Hâlıkına (Yaratıcısına) has bir iştir.
وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
ferman-ı zîşanına dikkat et.
Demek Vâhid-i Ehad’ı (Tek ve Bir olan Allah’ı) kabul etmemek ile, mevcudat (varlıklar) adedince ilahları kabul etmek lâzım gelir.
Haşir Risalesi – 28
Said Nursi r.a.
(Parantezli izahlar fakire aittir.)



