Hz Muhammed’in zâtı, kendisi, Peygamberliğini isbat eder :

2 Milyar Müslümanın Önderi, Rehberi, Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Kuran-ı Kerim’den sonra en büyük mucizesi, Muhammed (a.s.m.)’ın Kendisidir :

Zât-ı Zülcelâl (Celle Celâlühü) O’na demiş:

ﺍِﻧَّﻚَ ﻟَﻌَﻠَﻰ ﺧُﻠُﻖٍ ﻋَﻈِﻴم

“Muhakkak Sen Yüksek bir Ahlak üzeresin” (Kalem Suresi-4)

ٍBütün ümmet hatta düşmanları da (Mekke’li müşrikler de) dâhil olduğu halde fikir birliği ile icma’ etmişler ki :

“Hz. Muhammed s.a.v. güzel ahlakın bütün türlerini şahsında toplamıştır.”

Peygamberlik vazifesi Ona verilmeden evvel, Ondaki güzel ahlakın mükemmelliğine binaen, kendi kavmi ve şehrinde “Muhammed-ül Emin” (En Güvenilir Muhammed) ünvanıyla şöhret bulmuştu.

Çirkin ahlakın belirtileri olan, yalan, aldatma, gurur, kibir, çirkin söz söylemek, bencillik gibi bütün kötü hasletlerden uzak ve temiz idi..

Hazret-i Âişe (R.A.) her vakit derdi:

ﺧُﻠُﻘُﻪُ ﺍﻟْﻘُﺮْﺍَﻥْ

“Onun ahlakı Kur’an’dı.”

Demek ki Kur’an’ın bahsettiği bütün güzel ahlak ve huyları kendinde toplamıştı.

İşte O Kerîm Zât, ümmetin icması ve kesin manevi tevâtür ile, bütün 124.000 Sahabe’sinin tasdiki ile :

Ahlak ve karakter olarak ve fiziki görünüş olarak, insanların :

en güzeli ve

en yumuşak huylusu ve

en sabırlısı ve

en çok şükredeni ve

en zâhidi ve takva sahibi ve

en mütevâzii ve

en iffetlisi ve

en cömerti ve

en kerîmi ve

en merhametlisi ve

en âdili,

herkesten ziyade mertlik, yiğitlik, insaniyet, vakar/ağırbaşlılık, ciddiyet, affedicilik, zeka, anlayış, şefkat gibi

ne kadar yüksek seciyeler/karakter varsa en mükemmel ve nurani bir fihristesidir.

(Asar-ı Bediiyye-70’den izahlıdır)

Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm kendi kendine güneş gibi bir bürhandır (delildir). Ve keza o zâtın (A.S.M.) dört yaşından kırk yaşına kadar geçirmiş olduğu gençlik devresinde bir hilesi, bir hıyaneti görülmemiş ve bir yalanı işitilmemiştir.

Eğer o zâtın yaradılışında, tabiatında bir fenalık, bir kötülük hissi ve meyli olmuş olsaydı; behemehal (hemen) gençlik saikasıyla dışarıya verecekti.

Halbuki bütün yaşını, ömrünü kemal-i istikametle, metanetle, iffetle, bir ıttırad (düzenli, istikrarlı şekilde) ve intizam üzerine geçirmiş, düşmanları bile hileye işaret eden bir halini görmemişlerdir.

Ve keza yaş kırka baliğ olduğunda (vardığında) iyi olsun, kötü olsun ve nasıl bir ahlâk olursa olsun rüsuh peyda eder (sabitleşir), meleke (alışkanlık) haline gelir, daha terki mümkün olmaz (yani terki çok çok zor olur).

Bu zâtın tam kırk yaşının başında iken yaptığı o inkılab-ı azîmi (büyük manevi devrimi, değişimi), âleme kabul ve tasdik ettiren ve âlemi celb ve cezbettiren, o zâtın (A.S.M.) evvel ve âhir herkesçe malûm olan (bilinen) sıdk ve emaneti (dürüstlük ve güvenilirliği) idi.

Demek o zâtın (A.S.M.) sıdk ve emaneti, dava-yı nübüvvetine (peygamberlik davasına) en büyük bir bürhan (delil, hüccet) olmuştur.

İşarat-ül İ’caz-107 (Said Nursi r.a.)

Șu şeref-i nev’-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman olan Fahr-i Kâinatın (A.S.M.) hürmetine, ahlâkı ile tahalluk ve şefaatine vasıl olmamızı Cenab-ı Hak’tan niyaz ederiz…

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir