ONİKİNCİ BÜRHAN

Allah’ın varlığına ve birliğine
ONİKİNCİ BÜRHAN
 
Gel, ey bir parça aklı başına gelen birader !
Bütün onbir bürhan kuvvetinde bir bürhan daha göstereceğim.
 
İşte bak: Yukarıdan inen ve herkes ona hayretinden veya hürmetinden kemal-i dikkatle bakan, şu Nuranî Fermana bak!
(Haşiye-23): Nuranî Ferman, Kur’ana ve üstündeki turra ise i’cazına (mucizeliğine) işarettir.)
 
O bin nişanlı zât, onun yanına durmuş, o fermanın mealini umuma beyan ediyor.
 
İşte şu Fermanın üslûbları öyle bir tarzda parlıyor ki, herkesin nazar-ı istihsanını celbediyor (beğeni ve takdirli bakışlarını çekiyor) ve öyle ciddî, ehemmiyetli mes’eleleri zikrediyor ki, herkes kulak vermeye mecbur oluyor.
Çünki bütün bu memleketi idare eden ve bu sarayı yapan ve bu acaibi izhar eden (harika sanatları gösteren) zâtın şuunatını, ef’alini, evamirini, evsafını (işlerini, emirlerini, vasıflarını, sıfatlarını) birer birer beyan ediyor.
 
O Fermanın heyet-i umumiyesinde (bütün heryerinde) bir turra-i a’zam (Sahibini gösteren mucizevi bir mühür) olduğu gibi, bak herbir satırında, herbir cümlesinde taklid edilmez bir turra olduğu misillü, ifade ettiği manalar, hakikatlar, emirler, hikmetler üstünde dahi, o Zâta mahsus birer manevî hâtem (damga, mühür) hükmünde ona has bir tarz görünüyor.
 
Elhasıl: O Ferman-ı A’zam (Kur’an-ı Mecid), güneş gibi o Zât-ı A’zam’ı (Allah’ı c.c.) gösterir; kör olmayan görür.
İşte ey arkadaş! Aklın başına gelmiş ise, bu kadar kâfi… Eğer bir sözün varsa, şimdi söyle.
O inatçı adam cevaben dedi ki:
 
“Ben, senin bu bürhanlarına karşı yalnız derim:
Elhamdülillah inandım. Hem güneş gibi parlak ve gündüz gibi aydın bir tarzda inandım ki:
Şu memleketin tek bir Mâlik-i Zülkemali, şu âlemin tek bir Sahib-i Zülcelali, şu sarayın tek bir Sâni’-i Zülcemali bulunduğunu kabul ettim.
 
Allah senden razı olsun ki, beni eski inadımdan ve divaneliğimden kurtardın.
Getirdiğin bürhanların herbirisi tek başıyla bu hakikati göstermeye kâfi idi. Fakat herbir bürhan geldikçe daha revnakdar (parlak), daha şirin, daha hoş, daha nurani, daha güzel marifet tabakaları, tanımak perdeleri, muhabbet pencereleri açıldığı için bekledim, dinledim.”
Tevhidin hakikat-i uzmasına (en büyük hakikatine) ve “Âmentü Billah” imanına işaret eden hikâye-i temsiliye tamam oldu.
 
Fazl-ı Rahman, feyz-i Kur’an, nur-u iman sayesinde tevhid-i hakikînin (hakiki tahkiki iman ile Allahın varlık ve birliğine iman) güneşinden, hikâye-i temsiliyedeki oniki bürhana mukabil, oniki lem’a ile bir mukaddemeyi göstereceğiz.
وَ مِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ وَ الْهِدَايَةُ
(Başarı ve Hidayet Allah’tandır)
Said Nursi r.a.
Sözler – 290
Parantez içindeki lügatler ve izahlar bana aittir.
(A.K.Pekkendir)
 
 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir