Peygamberlere iman Delilleri :

PEYGAMBERLERE İMAN

Karıncayı emirsiz (reissiz) arıyı yâsupsuz (arıbeysiz) bırakmayan Kudret-i Ezeliye, elbette beşeri Nebîsiz (peygambersiz) bırakmaz. (Mektubat sh: 469)

* * *

Anlaşılmaz bir kitab, muallimsiz olsa, mânâsız bir kâğıttan ibaret kalır. (Sözler sh: 122)

* * *

İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziret-ül-Arabı (Arab Yarımadasını) gözlerine sokuyoruz. Haydi, yüzer filozofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar! O zâtın o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi? (Sözler sh: 238)

* * *

Hazret-i Muhammed (a.s.m.) öyle bir zattır ki, manevi azametinden dolayı Dünya yüzü o zatın Mescid-i aksâsıdır. Mekke-i Mükerreme onun mihrabı, Medine-i Münevvere onun minber-i fazl-ı kemalidir. Mü’minler cemaatine en son ve en âli imam ve nev-i beşerin en meşhur hatibidir, saadet düsturlarını beyan ediyor. Ve bütün enbiyânın reisidir; onları tezkiye (kusursuzluğunu gösteriyor) ve tasdik ediyor. Çünkü, dini bütün dinlerin esaslarına câmidir. Ve bütün evliyânın başıdır; peygamberlik güneşiyle onları terbiye ve tenvir ediyor. (Mesnevî-i Nuriye sh: 21)

* * *

Nübüvvet (peygamberlik) öyle bir çekirdektir ki, İslâmiyet ağacı bütün meyveleriyle , çiçekleriyle o çekirdekten çıkmıştır. Kur’ân dahi, seyyar yıldızları meyve veren Güneş gibi, İslâmiyetin on bir rüknünü netice vermiştir. Acaba, bu cihan-bahâ (dünya-değerinde) meyvelere bakıp gördükten sonra, çekirdeğinde şüphe ve tereddüt yeri kalır mı? Hâşâ! (Mesnevî-i Nuriye sh: 86)

* * *

Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek idare ediyor ve herşeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve herşeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade ederek tedvir ediyor.

Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.

Madem konuşacak; elbette şuurlu ve düşünebilen ve konuşmasını bilenlerle konuşacak.

Madem düşünen varlıklarla konuşacak; elbette şuurlu varlıklar içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev’iyle konuşacaktır.

Madem insan nev’iyle konuşacak; elbette insanlar içinde kabil-i hitap (konuşulanı anlayan) ve mükemmel insan olanlarla konuşacak.

Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere örnek ve Lider olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin beşte biri ona uymuş ve Arzın yarısı onun manevi hükmü altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip (bağlılığını yenileyip) ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve Resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere Rehber yapacak ve yapmıştır. (Mektubat sh: 89)

* * *

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm dâvâ etmiş ki:

“Ben, şu Kâinat Hâlıkının meb’usuyum (gönderdiği elçiyim). Delilim de şudur ki: Sürekli devam edegelen âdetini, benim dua ve ricam ile değiştirecek. İşte, parmaklarıma bakınız, beş musluklu bir çeşme gibi akıttırıyor. Aya bakınız, bir parmağımın işaretiyle iki parça ediyor. Şu ağaca bakınız, beni tasdik için yanıma geliyor, şehadet ediyor. Şu bir parça taama (yemeğe) bakınız, iki üç adama ancak kâfi geldiği halde, işte, iki yüz, üç yüz adamı tok ediyor.”

Ve bunun gibi yüzler mucizeleri böyle göstermiştir. (Mektubat sh: 90)

* * *

Evet, dünyaya mânen Reis olacak ve dünyanın mânevî şeklini değiştirecek ve dünyayı âhirete tarla yapacak ve dünyanın mahlûkatının kıymetlerini ilân edecek ve cin ve insana saadet-i ebediyeye yol gösterecek ve fâni cin ve insi idam-ı ebedîden kurtaracak ve dünyanın yaratılışındaki hikmetini ve açılması zor tılsımını ve muammâsını açacak ve Hâlık-ı Kâinatın gayelerini bilecek ve bildirecek ve o Hâlıkı (Yaradanı) tanıyıp umuma tanıttıracak bir zat….(Mektubat sh: 179)

* * *

Evet, Sultan-ı Levlâke Levlâk (varlıkların yaratılmasının asıl sebebi olan Peygamberimiz) öyle bir Reistir ki, bin üç yüz elli senedir saltanatı devam ediyor. Birinci asırdan sonra herbir asırda enaz üç yüz elli milyon tebaası (ona bağlı olup emirlerini dinleyenler) ve raiyeti (idaresi altında bulunanlar) vardır. Küre-i Arzın yarısını bayrağı altına almış; ve tebaası kemâl-i teslimiyetle ona hergün salât ü selâmla tecdid-i biat ederek (bağlılıklarını yenileyerek) emirlerine itaat ederler. (Mektubat sh: 179)

* * *

O asır, hakikaten, o zât (a.s.m.) ile bir saadet-i beşeriye asrı olmuş. Çünkü, en bedevî ve en ümmî bir kavmi, getirdiği nur vasıtasıyla, kısa bir zamanda dünyaya üstad ve hakim eylemiş. (Mektubat sh: 216)

* * *

Bu kadar güzel ahlak ve kemâlâtla beraber bu kadar apaçık mucizeleri bulunan bir zât (a.s.m.) elbette en doğru sözlüdür. Ahlâksızların işi olan hileye, yalana, yanlışa tenezzül etmesi kabil değil. (Mektubat sh: 217)

* * *

O zat (a.s.m.) öyle bir Şeriat ve bir İslâmiyet ve bir kulluk ve bir dua ve bir davet ve bir imanla meydana çıkmış ki, onların ne misli var ne de olur. Ve onlardan daha mükemmel, ne bulunmuş ve ne de bulunur. Çünkü, ümmî bir zatta (a.s.m.) zuhur eden o Şeriat, on dört asrı ve nev-i beşerin beşte birini âdilâne ve hakkaniyet üzere ve tam ince hadsiz kanunlarıyla idare etmesi, emsal kabul etmez. (Mektubat sh: 217)

* * *

Emsalsiz bir Şeriat ve misilsiz (benzersiz) bir İslâmiyet ve harika bir kulluk ve fevkalâde bir dua ve cihan-pesendâne (bütün dünyaya yönelik) bir dâvet ve mucizâne bir iman sahibinde, elbette hiçbir cihetle yalan olamaz ve aldatmaz diye anladı ve aklı dahi tasdik etti. (Mektubat sh: 218)

* * *

Eğer onlara (kafirlere) denilse, “Kur’ân nasıldır?” Derler: “Güzel ve ahlâk dersini veren bir insan kitabıdır.” O vakit onlara denilir: “Öyleyse Allah’ın kelâmıdır ve böyle kabul etmeye mecbursunuz. Çünkü siz mesleğinizce ‘güzel’ diyemeyeceksiniz.”

Hem eğer onlara denilse, “Peygamberi nasıl bilirsiniz?” Derler: “Güzel ahlâklı, çok akıllı bir adam.” O vakit onlara denilecek: “Öyleyse imana geliniz. Çünkü güzel ahlâklı, akıllı olsa, alâküllihal (ister istemez gerekir ki) Resulullahtır. Çünkü sizin bu ‘güzel’ sözünüz, hududunuz dahilinde değil; mesleğinizce böyle diyemezsiniz.” (Mektubat sh: 337)

* * *

Eğer Allah’a muhabbetiniz sevginiz varsa, Habibullaha (Allahın sevdiği zata, Hz Muhammede) uyulacak… Uyulmazsa netice veriyor ki, Allah’a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa, netice verir ki, Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibâı (uymayı) intaç eder (netice verir).

Evet, Cenâb-ı Hakka iman eden, elbette Ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi (doğrusu ve istikametlisi) ve en kısası, şüphesiz, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur. (Lem’alar sh: 52)

* * *

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur Külliyatından açıklamalar yapılarak derlenmiştir.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir