Prof. Michael Behe’nin Evrim Teorisi kitabı:

HÜCREYİ İÇİ JÖLE DOLU BALON SANIYORDU DARWİN ve ÇAĞDAŞI BİLİM ADAMLARI.. HÜCRE ÇOK KARMAŞIK BİR MAKİNE…

Darwin’in Kara Kutusu isimli kitabın yazarın Prof. Michael Behe, evrim teorisinin yüzeysel ve yanıltıcı olduğunu ortaya koyuyor. Darwin ve dönemin bilim adamlarının hücre konusunda son derece bilgisiz olduklarını anlatıyor.

Prof. Behe diyor ki:

“Darwin ve onun çağdaşları için hücre bir kara kutuydu. Dönemin teknik imkânlarıyla canlı hücresinin iç yapısını incelemek mümkün değildi. Darwin’in sahip olduğu mikroskoplar hücrelerin sadece dış hatlarını gösterebiliyordu. O dönemin bilim adamları hücreyi, içi jöle dolu bir balona benzetiyorlardı. Bugün bilim adamları çok farklı gerçekler ortaya koydu. Artık hücrenin çok farklı özelliklerini biliyoruz. Hücrelerin jöle dolu bir balon olmadığını, protein ve nükleik asitlerden oluşan kompleks sistemlere sahip olduğunu ve küçültülmüş makinelere benzeyen organellere sahip olduğunu biliyoruz. Üstelik bu parçalar indirgenemez kompleks özelliklere sahipler, bunları görüyoruz.

Kitabımda Darwin’in görmediği kara kutuyu açtım. Bu aslında sadece Darwin’in kara kutusu değil, tüm evrim iddiasında bulunanların kara kutusudur.

İNSAN VE MAYMUN KROMOZOMLARI FARKLI

Nature dergisinde yayınlanan ve insanlarla şempanze genlerinin gerçekte çok farklı olduğunu gösteren bilimsel bulgular ortaya kondu.

Tokyo Üniversitesinden bir araştırmacı grubu, insan ve şempanzelerin 22. ve 21. kromozomlarının genetik alfabesindeki bütün harfleri karşılaştırarak yaptı. İki canlı türü arasında daha önce kabul edilenden çok daha büyük farklar olduğu ortaya çıktı. Bu sonuç, insanın menşei açısından Darwin teorisini büyük bir açmaza soktu. Buldukları sonuç son derece önemli.

Canlılar hakkına ne kadar şey öğrenirsek Darwinizm’in problemleri o kadar artıyor. Darwinizm, canlılar hakkında ne kadar az bilgiye sahip olursak o kadar ikna edici olan bir teoridir. Canlıları ne kadar az tanırsak onları o kadar basit zannederiz.

Darwinizm, bu basit sandığımız sistemleri küçük tesadüfi değişimlerle açıklar ama son 30 yılda hayatın daha önce hayal bile edemeyeceğimiz kadar karmaşık olduğunu öğrendik. Mesela en evrimci taksonomide en basit canlı olarak görülen bakterilerde, hareket etmelerini sağlayan minik ama çok kompleks ve mükemmel biyo-kimyevî motorlar (yataklı kuyruk rotorları) var. bu detaylı mekanizmaların nasıl oluştuğu sorusuna verilebilecek tek cevap, bilinçli bir yaratmadır.

“Canların farklı organlarının, genlerinin veya proteinlerinin birbirine benzer olması ne anlama geliyor? Bunlar, bütün canlıların ortak bir atadan geldiğini savunan evrimciler için bir delil sayılabilir mi?” sorusuna Prof. Behe şu cevabı veriyor:

-Hayır, farklı canlılardaki benzerlikler, öncelikle biyolojinin temel sorusunu cevaplamıyor. Bu soru, farklı canlıların kendilerine has ve son derece kompleks olan organ ve sistemlerinin nasıl ortaya çıktığıdır. Darwinizmin buna verebildiği bir cevap yok.

Öte yandan birbirine en uzak olarak kabul edilen organizmalar arasında bile şaşırtıcı benzerlikler var. Mesela, insanla bakteriler arasında. Soru şu:

Bu benzerlikler Darwin’in teorisine uygun bir tablo oluşturuyor mu? Evrim teorisine göre birbirine çok yakın akraba olması gereken canlılar, kimi zaman genetik olarak daha farklı çıkıyor veya birbiriyle tamamen ilgisiz olması gereken canlılarda çok benzer organ ve genler var. Mesela, insan gözü ile ahtapot gözü neredeyse birbirinin aynısı ama bu, ahtapotlarla akraba olduğumuz anlamına gelmiyor. Burada, iki göz yapısının ortak atadan değil, tek bir yaratıcının ilminden kaynaklanan bir tasarım olduğunu kabul etmek daha mantıklı.

“Darwinizmin geleceğine dair bir beklentiniz var mı? Darwinizm yaşar mı?” sorusuna Prof. Behe şöyle cevap veriyor:

“Darwinizmin sahneden çekilme yolunda olduğuna inanıyorum. Hayatın açıklamasının bu teoriyle mümkün olmadığı görülecek ve teori terk edilecek. Bu sonuca giden süreç başlamış durumda.

Bunun sebebi benim ve bilim adamlarını yaptığı şeyler değil. Hayat hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek onun çok daha karmaşık olduğunu anlıyoruz. Bilim adamları bu kadar karmaşık yapıların Darwin’in öngördüğü gibi gayesiz, tesadüfî mekanizmaların ürünü olamayacağını görmeye başladı.”

(Bilim İnsanları, Prof.Atilla Öztürk, s.187-194)

 

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir